18 Eylül 2015 Cuma

Her Şeyin Başı Sağlık



Maddi veya manevi ne zaman bir şey kaybetsek veya bir problem yaşasak dostlarımız bize veya biz dostlarımıza dilimizin ucu ile amaaan  "Sağlık Olsun" der geçeriz.

Temenni olarak söylenen bu cümlede bir boşvermişlik olsa da ben çok beğenirim. Çünkü hayatımızın en büyük varlığı ve zenginliğimizin   sağlığımız   olduğunu düşünürüm...

İsterseniz bir bakalım sağlıklı veya sağlıksız olmak hayatımızı nasıl etkiliyor ;


Sağlıklı olursak neler olur ;

Bir Latin yazar dini bir anlamı da olsa ne güzel söylemiş  :  "Sağlıklı bir bedende,  sağlıklı bir kafa vermesi için Tanrıya dua etmelisin."  Yani sağlıklı düşünmek için sağlam bir vücuda ihtiyacımız olacak.

Sağlıklı insan yaşamın olumlu yönlerine ve gülen yüzüne sahiptir.  



Peki mutlu ve huzurlu yaşam yolculuğumuzun en önemli kriteri  ve hatta olmazsa olmazı olan sağlığımıza yeterince önem verebiliyor muyuz.? Onu olması gerektiği gibi koruyabiliyor muyuz.?

Her dönemde sağlığımıza önem veriyor ve onu koruyabiliyoruz demeyi çok isterdim.
Aslına bakarsanız sağlığımızın korunması aynı zamanda anayasal bir hakkımız.
Anayasamıza göre “Herkes sağlık hakkına sahiptir"

Sağlığın doğumla başlaması ve ömür boyu devam etmesi gerektiğini ,Sağlıklı olmanın  da doğru beslenme dışında en önemli koşulunun da spordan geçtiğini ve sporun da yaşla hiç bir ilgisi olmadığını  ne yazık ki yeterince kavrayabilmiş değiliz.

Vücudumuzla haşır neşir olduğumuz en önemli gençlik dönemlerimiz eğitim dolayısıyla okullarda geçiyor.
Bunun için öncelikle olması gereken bu eğitim dönemlerimizde eğitimin de en önemli bir parçası kabul edilen bir spor yapabilmektir. Bu konuda hem devletin düzenleyici rolüne hemde bireylerin bu konuya gereken önemi vermeleridir. Yabancı ülkelerde devletin bu düzenleyici rolünü yaptıkları parklar ve spor alanları ile açıkça görmekteyiz.

Gençliğimizde sağlığımız için atacağımız bu temeller bizi ileri yaşlarda rahat ettirecektir.
Ama yapacağımız sporun da sağlığımız için bir ömür boyu olduğunu da unutmayacağız.

Sadece ulaşım için kullandığımız arabamızın ömrünü uzatmak için  ona iyi bakmamız gerekiyor. Bakımı için onu belli periyotlarda mutlaka servise götürmek zorundayız. Yoksa arabamız bizi yolda bırakacaktır.
Bir arabası olan ailenin yıllık ortalama otomobil gideri  min. 3.000 - 4.000 TL civarındadır.. (Trafik, Kasko, Bakım, Yıllık Vergi, Muayene vb..). 

Ne kadar spor yapsak da vücudumuzun zamanla yaşlandığını göz ardı edemeyiz.Onun için belli periyotlarda onu da kontrol ettirmek zorundayız.
Peki bir ömür boyu aralıksız kullandığımız vücudumuzun bizi yolda bırakmaması için de gerekli kontrol ve bakımlarımızı  yaptırabiliyor muyuz?  Sadece ulaşım için kullandığımız arabamız için yaptığımız harcamalar kadar, hatta onun yarısı kadar bir harcamayı vücudumuzun sağlığı için yaptırabiliyor muyuz.?

Doğrusu yapıyoruz demek isterdim.  Aslında doğrusu da hiç şüphesiz bu olması gerekir.

Aslına bakarsanız hayat yolculuğumuzda ulaşım için kendimize bir çok seçenek yaratabiliriz. Hatta hiç de şahsi ulaşım aracımız olmasa da olur.  Ama kendimize iyi bakmazsak ve sağlığımız için yeterli önemi göstermezsek bu hayat yolculuğumuzun  riske gireceğini  neden bilmeliyiz. !

Bize bir ömür için verilen bu vücudumuz  tek kullanımlıktır.  Bir daha yenisi asla verilmeyecektir.

Doğumdan ölüme kadar  yaşam şölenimize, huzur ver mutluluğumuza eşlik eden en büyük zenginliğimiz sağlıklı olmaktır.. " onun için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

Bütün bunları söyledikten sonra ben ne kadar sağlığıma dikkat ettim ve ne kadar sağlıklı yaşadım.
Hemen hemen herkesin  nezle , grip ,  yara,  bere, özellikle diş tedavileri  gibi küçük sağlık problemleri olmuştur. Benim de ayakta geçirdiğim bu küçük sağlık sorunları dışında yatarak tedavi gördüğüm sağlık problemlerim  oldu . Ve bu sağlık duraklarına uğramak zorunda kaldım.

Yaşadığım bu sağlık problemlerinin benim hem hayata bakışımı  hem de yaşam felsefemi çok değiştirdiğini düşünüyorum.


İşte Onlar ;

İlkokul Yıllarımda Dizime İğne Battı..

İlkokul 'da idim. Yine bir yaramazlık sonunda beni  kovalayan komşudan kaçıp eve gelip divanın altına saklanmıştım. Adam bağırıp çağırıp geri dönerken ben de adamın gittiğini görmek için penceremizin önündeki divana dizlerimin üzerine atlamıştım. Atladıktan sonra dizimde bir acı hissettim Annem divanın üzerindeki kırılmış iğneyi görünce iğnenin yarısının dizimde olduğunu anladı.  Dizimi oynatamıyordum.

Annem beni sırtına alarak önce Eyüp SSK hastanesine götürdü. Hastane yetkilileri bu operasyonu yapamayacaklarını söyleyince  Şişli Etfal hastanesine gitmek zorunda kaldık. Annem yanımda olduğu halde hastanede yatmamak için çok ağladığımı hatırlıyorum. Burada yapılan ilk operasyonda alınamayan iğne ancak 2. operasyon sonunda paslanmış olarak çıkarılabildi ve bir şişe içerisinde " " "yaramazlığının neticesi budur, şansın varmış ki kemiğe saplanmış, yoksa beyne kadar yürür giderdi" diye bana verilmişti.


Ortaokul Yıllarımda Bileğimin Çatladı ...

Çok hareketli bir çocukluğum oldu. Sabahtan akşama sokaklarda oyunlar oynardık. Bu oyunlar esnasında kavgalar hiç eksik olmadığı için çoğu zaman eve yara bere içinde gelirdim.

En çok yokuş olan mahallelerimizin ortasında bulunan   düzlük   dediğimiz yerde oyunlar oynardık.Tamamen ağaçlarla kaplı bir alandı.En çok da incir ağaçları vardı.  Bir keresinde uzaktan sıçrayıp iki elle tutup sallandığım incir ağacına tutunamayıp elimin üstüne yere düşmüştüm.

Acı içinde kıvrandığım halde yine de oyunu bırakıp eve gidememiştim. Akşam eve gittiğimde ağrımın devam etmesi üzerine,  Babam ertesi gün beni Sütlüce'de bir  çıkıkçıya  götürdü. Bileğimde çatlak vardı.  Çıkıkçı bileğimin üzerine patates ve yumurta karışımı bir şeyler sürerek kolumu askıya aldırmıştı. Kısa zamanda eski haline döndüm ve yine ağaçlara tırmanmaya devam ettim..

Üniversite Yıllarımda Gözümde   Retina Yırtılması oldu...

İktisadi Ticari İlimler Akademisi  2. sınıftaydım.  Bir gün  anfide  ders dinlerken bir gözümü kapattığımda diğer gözümün bulanık gördüğünü farkettim. Gözümü oğuşturdum.. ama yine bulanık görüyordum.  Yorgunluktan olabilir diye düşündüm ama geçmediğini görünce Cerrahpaşa Tıp Fakültesine muayene için gittim. Muayene sonunda gözümde retina yırtılmasına bağlı olarak "Dekolman " teşhisi konuldu.




Bunun için ameliyat olmam gerekiyordu.  Bu operasyonun yapılabilmesi için,  ameliyattan önce 15 gün sırtüstü ve gözlerim kapalı olarak yatmam lazımdı.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde  hastaneye yattığımda  operasyon öncesi zorunlu olarak 15 gün gözlerim kapalı ve sırtüstü yatmak benim için çok kötü bir deneyim oldu.  Çok zorlandığımı hatırlıyorum. Yatağa bağımlı hale gelmiştim...Bütün ihtiyaçlarım başkaları tarafından karşılanıyordu, yani başkalarına muhtaçtım.  Hiç kimseyi göremiyordum... Gelen kişileri seslerinden tanımaya başlamıştım.. Ayak seslerini dinliyordum. Bir ziyaretçim veya hasta bakıcı gelse onları ayak seslerinden tanımaya başlamıştım..  Bu yüzden son günlere doğru çok duygusallaştığımı hatırlıyorum.

Bir de operasyon sonrası ne olacağını bilmiyordum, çok endişeliydim...  Dünyam kararmıştı..

Ancak o zaman görmenin, yürümenin ve hareket etmenin insan hayatında ne kadar değerli ve önemli olduğunu anlıyordum. Yaşamak için başkalarına muhtaç olmanın bütün zorluklarını gördüm  ve bütün bunları yaşayarak öğrendim.  Gözlerimin kapanıp yatağa bağımlı olduğumda hayatımı sorguladım. Bu hastane günleri benim hayata bakışımda çok önemli bir rol oynamıştır.

15 gün yattıktan sonra bu ameliyat için yeterli ekipmanın Cerrahpaşa'da olmadığı ortaya çıktı.
Yani ben bu hastanede on beş gün gözlerim kapalı ve sırtüstü yatarak bu eziyeti boşuna çekmiştim.

Daha sonra ameliyat için Çapa Tıp Fakültesine naklim yapıldı. Burada yapılan ışın tedavisi ile retinadaki yırtık dikildi.   6 Şubat 1975.  Yapılan bu ameliyatla ancak görme kaybımın daha fazla olmasının önüne geçildi.  Daha önce yaşadığım tüm sağlık sorunlarımda olduğu gibi babam çalışmak zorunda olduğu için yanımda hep " Annem" vardı..






Yanımda olan küçük not defterime günlük olarak o gün neler olduğunu yazıyordum..

İşte 40 yıl boyunca sakladığım defterim..


Bütün bunlardan sonra  gözümün uzun süre kapalı kalmasından dolayı  sağ gözümde bir kayma oluşmuştu. Bunu da Çapa'dan taburcu olduktan bir hafta sonra yine küçük bir ameliyatla tedavi ettirmiştim. 


2006  Yılında Yaşadığım Bel Fıtığını Aralıklarla Yaşıyorum...

2006 yılında Silivri'de bahçede çalışırken sanıyorum yaptığım ters bir hareket sonucunda belim tutuldu. Silivri' de hastaneye gittim.   MR'ım ve röntgenler çekildi,  Nöroloji doktoru muayene etti, bazı ilaçlar verdi.  Omurlarımdan birinde bir sıkışma olduğunu,  bundan sonra ağırlık kaldırmamamı, yanlış bir hareket yaparsam veya ağırlık kaldırırsam bu problemi tekrar yaşayacağımı söyledi..  Bu yüzden artık yanlış bir hareket yapmamaya dikkat ediyorum.



2008 yılında Diş İmplantı yaptırdım...

Diş bir çok insanın maruz kaldığı en önemli sağlık problemlerinin başında geliyor..  Yanlış beslenme  ve sağlıklı diş bakımı yapmamam nedeni ile önce çürüklerle başlayan ve dolgu yapılan dişlerim daha sonra köprülerle devam etti.

Arda ile birlikte bütün diş tedavilerimizi yapan Şişli'deki doktorumuz Bekir Değer meslekte 60. yılını kutlamış.  Doktorumuz  80 yaşlarında elleri pamuk gibi yumuşacık ve eli titrese de doktorluğunu büyük bir coşkuyla devam ettiriyor, bir çok operasyonu da asistanına yaptırıyordu..

Yalnız son gittiğimde yapacağı köprü için ödeyeceğim ücreti her sorduğumda  lehime olarak düşürse de doktorum çok sevdiğimiz bir insan.  Implant tedavisi yapmadığı için ben de başka bir doktora gidip yaptırdım..  İmplantlarımı yaptırdıktan sonra bir gün Arda'nın diş tedavisi için kendisine gittiğimizde benim de dişlerime baktı, muayene etti ve çok başarılı buldu.
"Aslında benim de yaptırmam lazım ama çok korkuyorum !"  dedi.. Buna çok gülüşmüştük..

Çok sık yaşadığım diş problemlerinin kesin çözümü için  implant yaptırmaya karar verdim.
Dört alt çenede, dörtte üst çenede olmak üzere yaptıracağım diş implant tedavi merkezi aramaya başladım.  Önce Acıbadem Beylikdüzü'ne gittim sekiz adet implant için aldığım fiyat 22.000 TL pahalı gelince,  başka alternatifler aramaya başladım.

Bu arada bir arkadaşımın tavsiyesi ile Aksaray Vatan Caddesindeki bir doktordan randevu aldım. Benim amacım  hem bir fiyat almak hemde operasyon hakkında bilgi almak ve yapılacak işin boyutunu öğrenmekti.
Doktor beni muayene etti ve bu  implant işlemini  yapabileceğini ve bu işlemin bana 12.000 TL  ye mal molacağını söyledi... Çok açık ve samimi bulduğum  Dr. Salih Alagül' le operasyon için anlaştık. İmplant operasyonunu internetten izlemiş ve kafamda da çok basite indirgemiştim. Hatta televizyonde doktorlar 3 dakikalık iş diye bahsediyorlardı.. Bir an önce de yapılmasını istiyordum.

İyi ki öyle düşünmüşüm. İmplant işlemleri başlamadan önce mevcut dişlerim törpülendi ve geçici dişler takıldı, bazı dişlerim çekildi..  Daha sonra vidalama işlemi için gittim. Vidalamanın olacağı yani imlantların çakılacağı günün öğleden sonrası için  kendi rutin iş proğramı mı da yapmıştım.

Yaptığım iş programına göre sabah doktora gidip implant işlemini yaptıracak,  öğleden sonrada Kadıköy tarafına geçip muhasebe müşterilerimle görüşecektim....

Ben bu implant işlemini ne kadar basite aldığımı sabah doktorumun yanında iki doktor arkadaşının daha olduğunu ve operasyonu beraber yapacaklarını öğrenince anladım.

Operasyon başlamadan önce doktorum bana  kiminle geldiğimi sordu.
-Yalnız geldim neden soruyorsun?  dedim.  "
-Araba kullanabilecek misin? yani nasıl döneceksin?  deyince ve yapılacak operasyonun nasıl olacağını anlatınca bu işlemin benim düşündüğüm gibi çok da basit olmayacağını anlamıştım. Ama artık iş işten geçmişti.  Büyük bir sürpriz yaşıyordum.

Önce üst daha sonra alt implantlar yapıldı.Operasyon sonrası için ağrı kesiciler verildi. Ben o gün için yaptığım iş programımı iptal ederek doktorun elime verdiği ve yüzüme yapıştırdığım buz torbası ile bir elim direksiyonda biraz sonra yaşamaya başlayacağım ağrılarımla birlikte eve dönmek zorunda kaldım..  Bu tedavi için kendi kendime iki ayda biter herhalde diye düşünmüştüm.. diş tedavim yaklaşık sekiz ayı buldu.



Emekliliğimin ikinci yılında (Mart 2015) Anjiyo oldum.

Bir süredir akşamları yatmadan önce göğsümün üzerinde hafif bir sıkışma hissediyordum.  İster istemez bu sıkıntımı dillendirmesem de acaba kalple ilgili bir sorunum var mı?  demeden de edemiyordum..  Düzenli spor ve yürüyüş yaparım ve hiç de yarı yolda kalmadım.. ama yine de bir süphe duyuyordum..


Acıbadem  Atakent-Halkalı hastanesinden Kardiyoloji için randevu aldık.    Doktora göğsümdeki sıkışmayı anlattım.  Ayrıca  ağabeyimin birkaç yıl önce kalp krizi geçirdiğini, anjiyo olduğunu ve stend takdırdığını söyledim.  Bunun üzerine doktor efor testi yapılmasının iyi olacağını söyledi.



Koşu bandı üzerinde yapılan üç aşamalı efor testini hiç bir problem yaşamadan tamamladım.

Efor testini yapan görevli de eforla ilgili hiç bir problem olmadığını söyleyerek raporumu verdi. Raporumu beni muayene eden doktora göstermek için beklemeye başladım. Doktor uzunca bir süre yerine dönmeyince  nasıl olsa eforda da bir problem yaşamadığım için raporu doktora gösterip göstermeme noktasında bir tereddüt yaşadım.

Derken  görevli doktorun yerine geldiği söylendi. Doktor eforu inceledi.  Raporun son iki sayfasında bir problem gördüğünü ve Anjiyo olmam gerektiğini söyleyince çok şaşırdık.

Bir hafta sonrası için de bana randevu yazdığını söyledi.

Bu olay beni çok şaşırttı. Çünkü efor testinde bana göre herhangi bir problem yaşamamıştım.Ve ben efor testindeki yürümenin çok fazlasını zaten her gün yapıyordum.Aklıma efor testinin yanlış olabileceği veya doktorun hemen bir anjiyo yapalım demesinden ticari bir endişesi olduğu izlenimi aldım.

Hastane dönüşünde aldığım efor testini Beylikdüzü'nde check-up yaptırdığımız kliniğe götürdük ve oradaki doktorlarımıza gösterelim dedik.  Doktor efor testini görünce eforun  yanlış olması ihtimalinin olmadığını, bu efor testine göre damarlarımın incelenmesinin iyi olacağını daha net bir biçimde söyleyince bende bu durumu kabullenmeye başladım.

Yine de bir kez daha gösterelim dedik ve bu kez Beylikdüzünde  Medicana Hospital'e gittik. Bu Hastanede de efor sonuçlarını gören doktordan  yine aynı cevapları alınca operasyon için bir düşünelim deyip eve döndük.

Anjiyo yaptırmak fikri kafamızda netleşince hem bu durumu teyit etmek hem de Florans Nightingale'de görev yapan bir cerrah arkadaşımın görüşüyle bir de bu hastanedeki bir Doçent'ten randevu aldık.

Bu hastanenin iki yüzü var biri ön kısımda özel sigortalılara bakan lüks hastanesi diğeri onun arka tarafında SSK hastalarına bakan bana göre ikinci sınıf SSK hastanesi var. Bu hastanenin dar koridorları ve küçücük doktor muayene odaları var ve çok sayıda hasta var. Kayıt parasını yatırdıktan sonra beni muayene edecek doktoru dar bir koridorda ayakta bekledik... Çünkü koridor o kadar dar ki bekleyenler için oturacak bir kanepe koymanın imkanı yok.

Doktora  şikayetlerimi ve Acıbadem Halkalı'dan aldığım efor testini gösterdim. O da hemen anjiyo olmamın iyi olacağını, bir riski olmadığını, her gün 25-30 anjiyo yaptıklarını  söyledi..

Ne olacak? nasıl olacak?  sorularına sıra gelince müsaade isteyip görevi başkasına devretti.  Hesap kitap işleri ve bilgilendirme için başka bir görevliye havale edince  bu hastanede operasyon için ikna edilmekten çok  ticari  yaklaşımın daha önemli olduğunu hissettim..

O sırada atletli hastalar anjiyo için tekerlekli sandalye ile  anjiyoya girip çıkıyorlardı.  Hastanenin fiziki durumunu daha iyi anlayabilmek için Arda ile anjiyodan çıkan hastaların bekletildiği kata çıkıp dolaştık.  Yan yana yataklarda refakatçilerin odanın pencere pervazlarında beklediği, hasta yakınlarının  doktordan bilgi alabilmek için etrafta koşuşturduğu, tüm kata bir doktorun bilgi dağıttığını, bunu da dosyalarından okuyarak yaptığını görünce  üzerinde düşünmeye bile gerek kalmadı.. Tercihimizi Acıbadem'den yana kullandık..

Bir hafta sonrasına Acıbadem Halkalı hastanesinden  anjiyo için randevu aldık.  Arda ve Oğlum Gürcan'la birlikte saat 10:00 da hastaneye gittik. Ağabeyim ve Nurşen hastaneye bizden önce gelmişler... Heyecanlıyım...

İki türlü Anjiyo işlemi yapılıyor. Birincisi bilekten, diğeri kasık damarından..  Öncelikle bilek tercih ediliyor çünkü kasıktan yapıldığında hasta yataktan kalkamıyor. Bilekten olunca hemen kalkıp evine gidebiliyor..

Arda Anjiyo için hastane kaydımı yaptırdı.  Beni anjiyoya hazırlamak için tertemiz özel bir bölmeye aldılar .. Giysilerimi çıkarttım,  Florance Nightingale'deki atletin tersine  mavi arkadan bağcıklı operasyon önlüğünü giydim ve benim için hazırlanan sedyeye uzandım.

Tansiyonum ölçüldü ve çok yüksek çıkınca düşürmek için bazı haplar verdiler. Sağ bileğime damara ilaç enjekte etmek için kateter takıldı.ve serum bağlandı...

Saat 11.00 de sedye ile operasyon odasına aldılar. Hazırlık aşamasında önce sağ bileğim iğne ile uyuşturuldu. Daha sonra görevli bana  bileğimden ilaç verecekleri konusunda beni uyardı ve sağ bileğinde bir sıcaklık ve hafif bir acı hissedeceksin ama endişelenecek bir şey yok dedi. İlaç veriliyor.sağ kolumda bir yanma ve sıcaklık hissediyorum.ama o tarafa hiç bakmıyorum. Bu arada ağzıma bir avuç hap atıyorlar ve bu hapların kanımın sulandırılması ve akışkanlık sağlaması için yapıldığını öğreniyorum.Bu arada doktorum geliyor. Halimi hatırımı soruyor. Bende gördüğünüz gibi yan geldim elim kolum bağlandı kuzu gibi yatıyorum diyorum..

Anjiyo işlemi başlıyor. Doktorun elinde mause gibi bir aletin olduğunu düşünüyorum. Bilgisayar ekranında devamlı bir hareket görüyorum. Sol tarafımdaki bilgisayar ekranı devamlı göğsümün  10-15 cm üzerinde dolaşıyor. Aşağı-yukarı, sola-sağa gidip duruyor.bu işlem sanırım  20-30 dakika kadar sürdü.

Daha sonra doktor yanımdan ayrıldı. Bu arada ben endişe ile bekliyorum. Beklerken aklıma stend takılacağı bunun için doktorun Arda'dan izin almak için gittiği düşüncesi geliyor.

Neyse bir süre sonra doktor geldi ve 2 tane tali damarımda %50-60 seviyesinde bir daralma olduğunu bunun için de stend takmaya gerek olmadığını bir altı yedi ay sonrada tekrar muayene olmam gerektiğini söyledi..  Bu daralmanın da vereceği ilaçlarla tedavi edilebileceğini söyledi.

Bu durum beni çok rahatlattı.Bekleme odasına alınırken Arda'nın yüzündeki endişeyi ve üzüntüyü görmemek   imkansızdı. Gürcan , Ağabeyim ve Nurşen beni karşıladıklarında rahatlamıştım.
Biraz sonra doktor da  yanımıza gelerek içeride bana söylediklerinin hepsini Ardaya'da anlattı.

Anjiyo için bileğime takılan kateteri çıkartmaları için kanın durması gerekiyordu bunun içinde  1-2 saat daha beklemem ve bu süre içerisinde bir litrelik suyu bitirmem gerekiyordu.

Anjiyo sonrası 
2-3 saat sonra Kateteri çıkarttılar, taburcu oldum..  Çıkışta doktoruma uğradık, üç çeşit ilaç yazdı. "Tansiyon hastası değilsiniz ama bir tansiyon ilacı , kolesterol hastası değilsiniz ama bir kolesterol ilacı kullanmanız önlem olarak iyi olacaktır" dedi.. Bir de kanı sulandırmak için Aspirin verdi.. 

Hiç ilaç kullanmaya alışık olmadığım için  "bunları ne süre ile kullanacağım"  dedim..  "Ömür boyu"  dedi..  "Aslında stend taksaydık 7 tane ilaç kullanacaktınız, şanslısınız :))" 

 .Hastaneden ayrıldık.  Dönüşte ailecek Küçükçekmece'ye uğradık Kuru fasulye- döner yedikten sonra istirahat için eve döndük.ve ziyaretçi kabulüne başladık.

İlaçları kullanmaya başladım. Günler geçtikçe Arda  enerjimin azaldığını ve daha yorgun görünüyorsun" dedi ve internetten araştırmalara başladı.  Tanıdık eczacı arkadaşlarımıza da sorduk, birisi tansiyonu, birisi kolesterolu bırakın deyince biz ikisini de bıraktık. 

 İlaç içmekten vazgeçtim.  İlaç yerine yaşam şeklimizde bir değişiklik yapmamızın daha doğru olacağını düşündük.  Ben ilk olarak şekeri bıraktım. Arda bir diyetisyene giderek  "nasıl beslenmeliyiz?"  konusunda destek aldı.  Aynı diyeti uygulamaya ve sağlıklı beslenmeye dikkat ettik. Yaptığımız diyet sonucunda  beşer kilo verdik.  Güç içinde tüketmemiz gereken besin gruplarını, miktarlarını ve saatlerini öğrenmiş olduk. Tatilde tam pansiyon otellere gitsek bile yemek düzenimizi koruduk :)) 

Şu sıralar göbek gittiği için pantolon ve şortlarımın düşmemesi için elim devamlı belimde 
pantolon topluyorum.  Kemer takmaya başladım.. 





Sağlığın kıymetini bilin,   Sağlıcakla kalın diyorum.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder