25 Ocak 2015 Pazar

Babam


Babam 1.12.1927 yılında Mesudiye de doğmuş.
Dört kardeşler...  Bir abisi,  iki kardeşi var.

1946 'da  askere gitmiş,  1949'da dönmüş...  Tam 3 yıl askerlik yapmış




Babam askerden döndükten hemen sonra köydeki arazi bu kadar nüfus için yeterli olmadığı için çalışmak için İstanbul'a gelmiş..

İlk yıllarında Heybeli Ada'da  kum çeken motorlarda çalışmış.. Detaylı yazım için tıklayın..
.
Biz İstanbul'a göç ettikten sonra  önce Balat'da dokuma üreten Adalet Fabrikasında  ve son olarak da Eyüp  Askeri Dikim evinde terzi olarak çalıştı. Bu fabrikadan da emekli oldu..

Fabrikada'ki çalışma saatlerinin dışında ve hafta sonu tatillerinde devamlı olarak inşaat işlerinde çalışmaya devam etti.. Ben onun boş kalıp evde oturduğunu ve dinlendiğini hiç hatırlamıyorum. Hatta hastalığının son dönemlerinde bile hem de inşaat işlerinde çalışmaya devam etti.

Doktor babam için   "maalesef "   dediğinde nasıl da soğukkanlılıkla   "ne kadar süremiz var doktor bey "  demiştim.   Soğukkanlılığın donakalmak olduğunu daha sonra öğrenecektim.

Babamı 31.12.1989 yılında tam 62 yaşında kaybettik.

Babamla olan birlikteliğimizi hatırlamak  ve onun hakkında yazı yazmak için resim aradım. Sadece abimin ve benim nikah törenlerimizde çekilmiş  iki  adet resmini bulabildim.


Abimin Nikah Töreni

Benim Nikah törenim
O dönemde ne fotoğraf çektirme alışkanlığım ne de benim fotoğraf çekecek bir makinam vardı.
Bu yüzden ne kendime ait ne de ailemle birlikte çektirdiğimiz  bir resim  bulamadım.

Babam cebinde genellikle para taşımazdı.Maaşını alır ve anneme verirdi. Evi annem yönetirdi.
Para çok kıymetli ve tasarruf çok önemliydi. Annem de bunu çok iyi beceriyordu.

Annem babamın maaşıyla babaannem  ve beş çocuklu ailede toplam yedi nüfusa nasıl bakmış?
Onları nasıl okula göndermiş?   Bir de  köyden gelen akrabalarımız için yol geçen hanına dönen evimizde o kadar insan için nasıl kazan kaynatmış?  Bütün bunlara ilaveten bir de tasarruf yapıp evini gecekondudan 3 katlı bir binaya dönüştürmüş .... bir mucize olsa gerek!

Ailesi dışında özel bir yaşamı olmayan babamın bu tasarrufa tüm hafta sonlarını özellikle inşaat işlerinde çalışarak bazen evden işe yürüyerek gidip gelerek en büyük katkıyı sağladığını da unutmamak gerek.

Mahallenin Faik efendisi idi o. Herkese iyilik yapmaya çalışan babamı hem akrabalarımız hem de mahalledeki  herkes severdi.

O zamanlar yakınımızda bir cami olmadığı için bazı sabahlar evimizin balkonundan sabah ezanını okurdu..   Bir seferinde saatin kaç olduğuna bakmadan sabah ezanını erken okuyup milleti de erkenden kaldırdığını hatırlıyorum.

Bazen de camide yeni tanıştığı ve hoş sohbet bulduğu bir adamı eve yemeğe davet ederdi.  "Saliha hatun misafirimiz var"  derdi.

Hafta sonları komşularla birlikte Karadeniz sahilinde bulunan Kemerburgaz Çiftalan'a  piknik yapmaya giderdik.  Kamyon kasasında, tıklım tıkış, çoluk çocuk, toz toprak içerisinde kaldığımız ama güle eğlene gittiğimiz bu gezilerde babam çok güzel yanık türküler söylerdi.  "Hadi Faik efendi bir türkü söyle"  dediklerinde hiç nazlanmadan elini kulağına götürür ve öyle içten bir uzun hava tuttururdu ki  herkes zevkle onu dinlerdi. Bu türküleri nerede ne zaman öğrenmiş hiç bilmiyorum!

Bu piknikleri yaptığımız dönemlerde mahallemizde bugünkü gibi bir mutaassıplık yoktu.
Kemerburgaz'ın Karadeniz' e açılan çok geniş kumsalı olan bu sahil şeridinde  kadınlar elbiseleri ile erkekler ise  beyaz donları ile denize girerlerdi.  Daha sonra bütün erkeler sahilde top oynardı..

Karadeniz sahili Çifttalan köyü

Babaannemi bizde kaldığı sürece hep yatarken hatırlıyorum. Yaşlı ve hasta idi.Nefes darlığı çekiyordu.Babam her gece bir kaç defa rahatsızlanan babaannemin feryadı ile uyanır onun ihtiyacını görürdü. Hiç yaptığından gocunduğunu hatırlamıyorum.  Babaannemi çok severdi.

Küçük amcam mahallemizin kabadayılarından ve bitirimlerinden olduğu için başı devamlı belaya girerdi .Babam onun koruyucu meleği gibi  onun bir kavgaya tutuştuğunu gördüğünde gözünü budaktan esirgemezdi.

Kuşak farkımız  olmasına ve özellikle mahalle baskısına rağmen babamla aramızda bir sorun yaşadığımızı hiç hatırlıyorum.

Çocukluğumda mahallede yaramazlık yapıp eve kaçtığımda beni kovalayan komşuya  "onun terbiyesini ancak ben veririm" diyerek terslediğini , bir gece yarısından sonra eve sarhoş ve ayakta duramayacak kadar bitkin geldiğim halde bana sadece kapıyı açıp hiçbir söz söylemeden gittiğini, yine bir gün mahallede arkadaşlarla kahvede kağıt oynarken kahveden içeri girecekken beni görünce içeriye girmediğini, beni görmezden geldiğini ve bu konuda da bana hiç bir şey söylemediğini hatırlıyorum.

O dönemde saç sakal ve davranışlarımdan dolayı babama yansıtılan mahalle baskısını  Babam bana hiç yansıtmadı . Bu konuda arkadaşlarımın babaları tarafından her ortamda ne kadar taciz edildiğini hatırlıyorum.  Tüm bunlara rağmen babamın bana gösterdiği hoşgörü ve toleransı çok daha iyi anlıyorum.

Özellikle hacca gidip hacı olduktan sonra daha fazla dindar olan babam bütün bu mahalle baskısına rağmen bağnazlığı olmayan  iyi bir müslümandı.

İnsan baba olunca baba olmayı daha iyi anlıyor.

Evlenene kadar harala gürele yaşadığımız anne baba ilişkilerimizi ancak onlardan ayrı kalınca daha iyi anlayabiliyoruz.  Ve onları kaybettiğimizde ise keşke onlarla birlikte biraz daha fazla vakit geçirseydik demeden de edemiyoruz.  Ben de öyle söylüyorum.

Birlikte olduğumuzda hiç söyleyemedim...  seni seviyorum Baba........




1 yorum:

  1. Merhaba ben Güler Ulusoy. Ordu mesudiye çavdar köyündenim. aynı köklerden gelmiş olmamıza çok sevindim Hamit Amca.

    YanıtlaSil