28 Ağustos 2014 Perşembe

Hamit Adında Yaramaz Bir Çocuk..




Ordu iline bağlı Mesudiye "Çavdar köyü"nde doğmuşum,

Beş kardeşin üçüncü sırasındayım. Bir ağabeyim,üç kız kardeşim var.

İki yaşında iken İstanbul'a göç etmişiz.

Göç edip yerleştiğimiz bir yakası Ordulu bir yakası Giresunlu olan mahallemizde çocukluğumun ilk yıllarında hemşerilerimizden  de  daha çok Giresunlu komşularımızdan  arkadaşlarım oldu.

İlkokulda okuduğum  yıllarda tam bir sokak çocuğuyum. Sabahçı olduğum için öğlenden sonra eve dönüyorum.  Önlüğümü çıkarıp çantayı eve attıktan sonra bir dilim sana yağlı ekmek ve yanına aldığım bir domates ile tüm gün sokaklardayım.. Hava kararmadan da eve dönmüyorum... ne arayan var ne de soran , Sanıyorum ev çok kalabalık olduğu için beni  aramak ta kimsenin akılına gelmiyor.

Orta ikiye kadar daha çok  mahalle arkadaşlarımla birlikte mahallemizin sınırları içindeyim.
Mahallemiz yeni bir yerleşim yeri olduğu için çok geniş alanlara kurulu bağlar, bahçeler, buğday tarlaları ve oyun  oynamak için oldukça geniş oyun alanlarımız vardı.

Ancak dağ bayır koşup oyun onadığımız bu boş alanlar sonraki yıllarda köyden kente göç akımının devam etmesi sonucu ve daha çok da   politik sebeplerle hızla gecekondulaştı.

Oyun alanlarımızın hızla yok olması nedeniyle yerel yöneticilerle ve bölgemizin politik figürleriyle sosyal içerikli çatışmalar olduğunu hatırlıyorum.

Mahalle arkadaşlarımın arasında  özgüvenim  yüksek ve hareketli  bir çocukluk dönemi geçiriyorum. Ancak aynı dönemde  okulda ve okul arkadaşlarım arasında daha çekingen ve durgun olduğumu hatırlıyorum.

Mahallede çoğu zaman düzlük dediğimiz yerde bütün gün top oynuyoruz. Top oynamayı  çok seviyorum . Ama topa sahip olmanın kolay olmadığı yıllar... Yaşıtlarıma  göre daha iyi top oynuyorum.  Tekniğim de iyi ...  Atletik ve güçlüyüm... Hatta takım kurarken çoğu zaman dengeli bir takım oluşturmak için takım kaptanı olarak oyuncu seçiyorum.

Oyuncu seçime kimin başlayacağını  adımlaşarak  tespit ediyoruz. Oyuncu seçimi iyi oyuncudan başlayarak yapılıyor.  Topun sahibi iyi bir oyuncu olmasa da mutlaka bir takıma giriyor.
Mahallemizde Öz Arslan adıyla kurulan  ve Amatör Ligde mücadele eden takımımızda çok az da olsa sağ haf olarak top oynadım.



Heryerde top

Futbol dışında da bir çok oyun oynardık... Kovalamaca,  Uzun Eşek,  Çelik Çomak,  Misket,  Yazı tura,  Topaç çevirme,  Karpit patlatma,  Uçurtma,  Saklambaç,  telden arabalar yapmak,  dere kenarında çamurdan değirmen yapmak.. vs.   Ayrıca mahallemizde bütün evler bahçeliydi. Bahçelerinde de mutlaka meyve ağaçları bulunurdu.  Biz de ara sıra bu bahçeleri ziyaret ederdik.,


Çocukluğumuzun oyunları

Çocukluğumda en az sahip olduğum şeylerden birisi de bir çok arkadaşımda olduğu gibi para idi..  ve para da o zamanlar aslanın ağzındaydı..  Ancak bayramlar el öpüp para topladığımız için nispeten daha paralı olduğumuz günlerdi..   Onun için bayramlarda önce akrabalarımızı dolaşır daha sonra bütün mahalleyi dolaşır el öperdik.  Hatta otobüs duraklarında bekleyen hiç tanımadığımız insanların ellerini öpmeye giderdik..  el öpmek için insanların yüzüne bakmadığımız için bazen aynı kişinin ikinci defa elini öpmeye çalışırdık ancak o zamanlar  kimse elini çekmezdi sadece   "elimi öptün ya oğlum"   derlerdi..

Bunun dışında para kazanmak için mahalle ve sokakları dolaşarak bakır ve sarı toplayıp Silahtar'daki bir hurdacıya sattığımızı hatırlıyorum. Ayrıca o zamanlar bir çok evde bakır mangallar olurdu ve bu mangallar genellikle evin bahçesinde dururdu. Onun için bu bakır mangallar parasız çocukların da hedefinde olurdu.

Bir akrabamızın mangalı da bu şekilde hedef olmuştu.  Mangalı yürüten de yine akrabamızın kendi çocuğu ile bir arkadaşı..  iki kafadar yürüttükleri mangalın  her  tarafını  ezdikten hatta mangal ağır gelsin diye çocukça bir kurnazlıkla içerisine taş doldurduktan sonra  hurdacıya satmak istediklerinde hurdacının da bu numarayı yemediğini ve mangalın içindeki taşları çıkardıktan sonra bakırın parasını çocuklara verdiğini hatırlıyorum.

Daha sonra mangalın sahibi akrabamız durumu bir şekilde öğreniyor. Hurdacıya gidip bu mangalı çocuklardan satın aldığı için hurdacıya hakaret edip,  polise gitmekle tehdit ediyor. Ancak daha sonra yeni ve daha güzel bir mangalı almaya razı oluyor.  Olayın faillerinden arkadaşım hala bu olaydaki muhbirin ben olduğumu söyler... ama yok öyle bir şey :))

Kitap olarak okuduğumuz  sadece çizgi romanlardı. En çok okuduklarımız ise  Tommiks, Teksas, Kinova, Zagor, Tenten, Teks'ti.   Bu kitapları dahi alacak paramız olmazdı... Onun için bu kitaplar genellikle elden ele dolaşırdı. Yenisini almak daha zor olduğu için hep eski sayılarını okumak zorunda kalırdık.

Çok sinemaya giderdik...  Bir çok tarihi filmi o zamanlar görmüştüm. Eyüp'teki  Yeni Sinemasına sabah girer akşama kadar üç dört filim birden seyrederdik. Bazen de sinema çok kalabalık olduğu için yerimizi satar gazoz içerdik.  Ayrıca Alibeyköy ve Silahtar'da kışlık, Yine Silahtar'da Çınar, Eyüp'te Melek Açıkhava sinemalarımız vardı.  Çınar sinemasında oynayacak film gündüz bir araba dolaştırılarak mahalleye anons edilirdi.

Çocukluğum çok hareketli geçtiği için bazı yaramazlıklarım da oluyordu.  Bu yüzden komşulardan şikayet geldiğini de hatırlıyorum. Hatta bir keresinde yaptığım bir yaramazlık nedeni ile bir komşumuzun,  beni eve kadar kovaladığını hatırlıyorum.

Ben koşarak eve geldim ve kanepenin altına saklandım. Adam biraz söylendikten sonra çekip giderken, ben de adamın gittiğini görmek için kanepenin altından çıkıp pencere önündeki kanepenin üzerine dizlerimle atladım.  O anda dizime bir şey saplandığını fark ettim.  Kanepe üzerindeki kırık iğneyi görünce bir parçasının dizime saplandığını anladım. Durumu fark eden annem beni sırtında Eyüp SSK Hastanesine götürdü. Ancak orada bir operasyon yapılamadığı için aynı gün içinde götürüldüğüm Şişli Çocuk Hastanesi'nde iki operasyon sonucunda iğne paslanmış olarak dizimden çıkarılabildi.

 Şişli Etfal Hastanesi'nde  iğne operasyonu

Aile yapımızda yaramaz olanların  ve daha çok  erkek çocukların sevildiğini zannediyorum.  Ben de biraz yaramaz ve ailenin erkek çocuklarından biriyim...ve bazı muzipliklerim de vardı.

O yıllarda Babaannem bizde kalıyordu ve had safhada nefes darlığı çekiyordu.  Devamlı öksürüyordu ve ben babaannemi hep yatarken hatırlıyorum..

Babaannem kendi babasının adını taşıdığımdan  ve  O'na karşı da yapmış olduğum bütün yaramazlıklarıma rağmen sanırım yine de beni  çok seviyordu.  Bazen yastığının altında sakladığı elmayı bana vermek istediğinde. bana "al oğlum alma" derdi.  Bende elimi uzatıp sonra geri çekerdim, o da tekrar "alsana oğlum" derdi.. ben de  O'na  "hem al diyorsun, hem de alma diyorsun" derdim. Başka bir zaman da, bana bir kaşık su ver oğlum dediğinde ,  ben de ona kaşıkla su götürdüm.  Kaşığı kafama atardı.

Hızla geçen çocukluk yıllarımı ve çocukluğumdaki  oyunlarımı bugün bir nostalji olarak hatırlıyorum....



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder