14 Temmuz 2014 Pazartesi

Nasıl bir öğrenciydim ?



İlkokul yıllarımı her sene farklı bir okulda ve barakalarda geçirdim. Çünkü o zamanlar her yerde okul yoktU. Mahallelere okul yapılırken önce boş bir araziye barakalar kurulurdu.  İlk gittiğim okul hariç hiç betonarme bir okulda okumadım. Hep barakalarda okudum.


Baraka tenekeden yapılmıştı, aralarında ısı geçirmez cam yünü vardı. İçinde soba yanardı.  Baharda bile içinde sona yanıyor gibi sıcak olurdu.   Yeşil renkliydi ve boş büyük bir arazi içine kurulur, okul binası inşa edilince barakalar kaldırılırdı.

Böylece ben de ilkokulu bitirene kadar giderek evimize yakınlaşan üç ayrı barakada okudum.

İlkokul bir ve ikinci sınıfı Alibeyköy'de , üçüncü sınıfı, "Karşı Silahtarağa" dediğimiz Emniyettepe'de, dördüncü ve beşinci sınıfı ise mahallemizde "Düzlük" denilen yere inşa edilen yine barakalarda okudum.

7 Yaşımda Alibeyköy' de başladığım ilkokuluma 7-8 (internetten baktım 7.6 km)  kilometre yürüyerek gider gelirdim.  O zamanlar henüz gecekondulaşma fazla olmadığından okula dağ, tepe,  kır ve bayırlardan yürüyerek hatta koşarak gider gelirdim. O dönemde araç sayısı o kadar azdı ki, zaten bizim de otobüse verecek paramız yoktu. Otobüs güzergahı olarak sadece Alibeyköy - Eminönü-Sirkeci hattında çalışan uzun burunlu Halk otobüsleri vardı.

Silahtar'dan Alibeyköy'e giden yol üzerinde, büyük çitlembik ağaçları vardı.. okula gidip gelirken arkadaşlarla bu ağaçlara tırmanır çitlembik yerdik.  Çitlembik küçücük olgunlaşınca kahverengi olan bir meyvedir..  tadı hala damağımdadır.

Üçüncü sınıfı karşı silahtar dediğimiz Emniyettepe'de yeni barakalar yapılınca bu okulda okumaya başladık.
Bu okul da evimize en az üç dört kilometre uzaklıktaydı.. Okul kıyafetimiz ağabeyimden küçültülmüş siyah önlük beyaz naylon yaka olurdu... Bu yakaların çok sert olduğunu ve boynumu kestiğini hatırlıyorum.. saçımız genellikle üç numara olurdu... Bit, pire ve tahta kurusunu telaffuz ettiğimiz yıllardı. Kışın ayağımızda daha çok kalın yünlü çoraplarla giydiğimiz gıslaved lastik ayakkabılar olurdu. Hava geçirmeyen bu lastik ayakkabılar kalın yün çoraplar giydiğimizde ayağımızı terletirdi.  Yazın ise yine naylondan yapılmış her tarafı açık ayakkabılarımız olurdu.




O dönemde yerli malı haftalarının yapıldığını,  okula fındık fıstık ve meyve götürdüğümüzü hatırlıyorum.

Emniyet tepe İlk Okul Üçüncü sınıf mahalleden Şevki ve Muharrem ben Sağda, orta sıra başı

Dördüncü ve beşinci sınıfı ise, mahallemizin içinde oyun oynadığımız  "düzlük"  dediğimiz alanda kurulan barakalarda okudum. Türkiye'nin Amerika'dan Marshall yardımı  aldığı yıllardı. Dünya savaştan yeni çıkmış tüm Avrupa yakılıp yıkılmıştuı. Amerikanın ekonomik kalkınma yardımından  Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye de yararlanıyordu. Okullarımızda dağıttığı balık yağı ve süt tozundan yapılan sütle tanıştığımız yıllardı.

İlkokulda biraz ezik, mahcup ve vasatın altında bir öğrenciydim. Orta ikide bir yıl kaybettikten sonra biraz daha başarılı daha  sosyal ve kendine güvenli bir çocuk haline geldiğimi hatırlıyorum.  Bende iz bırakan öğretmenlerim arasında çok genç ve güzel  İlk okul ikinci sınıf öğretmenim Aynur öğretmenimle, kendisinden çok sıra dayağı yediğimiz beşinci sınıf öğretmenim Yılmaz öğretmenimi hatırlıyorum. Yılmaz öğretmen anneme benim ilerde doktor olacağımı söylemişti...

İlk okullarımı daha çok sabahçı olarak okudum.  Benim için sabahçı olmak çok önemliydi, çünkü öğleden sonra akşam geç saatlere kadar bütün gün sokaklarda koşup top oynardım. Akşamcı olsaydım ( Öğleden sonra okula gidenlere akşamcı denirdi ) oyun oynama saatlerim azalacaktı.

İlk okulu bitirdikten sonra babam beni kendi mutaassıp yapısına uygun olarak, ağabeyimden sonra beni de İmam hatip'e göndermek istedi.  O dönemde İmam Hatip'e girmek için sınav yapılıyordu.  Girdiğim sınavın konusu ise  " Evdeki hesap çarşıya uymadı"  konusunda kompozisyon yazmaktı.  Ben bu sınavda başarısız oldum ve İmam Hatip'e giremedim.

İmam Hatip'e giremeyince zorunlu olarak orta okula gittim.  O tarihlerde mahallemize en yakın orta okul ise Eyüp'ü biraz geçtikten sonra Akar çeşmede bulunan  Ebussuut Ortaokulu'ydu.   Ben de bu okula gittim. Okulumuz babamın çalıştığı askeri dikim evinin hemen yanındaydı.  Ortaokula da biraz ürkek ve isteksiz başladığımı hatırlıyorum.  Mahallemizden Giresunlu arkadaşım Fevzi'yle aynı sınıftaydık  ve iyi arkadaştık.
Okula da beraber gidip geliyorduk.

Bu dönemde aklımda kalan en önemli tad  ise okulun önünde büyük bir iştahla içtiğimiz Satı'nın turşusuydu. paramızın az olduğu zamanlardı..  sadece acı biberli turşu suyu içerdik.

Çok vasat başladığım orta okul  ikinci sınıfta bir yıl kaybettikten sonra okulu bırakma konusunda ailemin baskısı olduğunu hatırlıyorum. Ancak ağabeyimin buna karşı çıkması ve o dönemde abimin okul başarıları beni biraz kendime getirdi...  derslerimle daha fazla ilgilenmeye başladım ve bunun sonucunu aldım.  Hem okul başarım arttı  hem de daha çok arkadaş edindim. ve bu sayede daha çok sosyalleştim.

Orta iki ve üç  bana resmi sevdiren yıllar oldu..  beni resim kolu başkanı yapan ayrıca beni onurlandıran babacan tombul ve papyonlu resim hocamızı hatırlıyorum... orta üç ise okul hayatımın en başarılı dönemi diyebilirim.

Ankara Fen lisesine imtihansız girebiliyorum... ama bu dönemi yönetme bilincinden uzak olduğum için Ankara bana ve aileme çok uzak.  Bu dönemdeki okul başarımın moral ve motivasyonumu artırdığını kendimle daha çok ilgilendiğimi  hatta kılık kıyafetimi daha özenle seçtiğimi ve fular kullandığımı hatırlıyorum.

Orta okul arkadaşlarım bizim mahalleden olanlar Sağdan ikinci sırada  Fevzi soldan üçüncü sırada  Ertuğrul
 en alt sıra ben






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder