Yaşadığım yılları bölümlere ayırırsam liseli yıllarımı delikanlılık dönemi olarak hayatımın başka bir safhası olarak görürüm..
1966 yılında Eyüp Lisesine başlamıştım.. Orta ikide başlayan okul başarı grafiğim lise-1 den itibaren tekrar düşüşe geçmişti. Ve liseli yıllarımda sadece sınıf geçmeye çalışan vasat bir öğrenci kimliğime tekrar geri dönmüştüm.
Orta-2 den sonra yaşadığım mahallenin dışına çıkışımla başlayan yeni yaşantım liseli yıllarımda daha da artarak, yeni çevreler kazanarak hızla büyüyordu.
Eyüp Lisesi |
Lise 1 ve yeni arkadaşlarım Ben önde sağ baştayım |
Sosyal ve Kültürel olarak kendimi daha çok geliştiriyordum ve daha çok beğenilmek istiyordum. Saç baş, kılık kıyafet, konuşmalarım, her şey hızla boyut değiştiriyordu. Doğal olarak kız arkadaş meseleleri de gündeme gelmeye başlıyor ve daha çok para harcıyordum.
Yaz tatillerinde hep çalıştığım için parasız kalmıyordum.
Lisede okul çıkışında hemen hemen tüm öğleden sonralarını okulumuzun az ilerisindeki Haliç'e kıyısı olan Bostan iskelesinde arkadaşlarla çene çalarak, kağıt veya tavla oynayarak geçiriyorduk..
Yeni arkadaşlar edinmiştim ama en çok Cevat (Uzun Cevat) la birlikte çok şey paylaşırdık.. Ayrılmaz ikiliydik.. birlikte anılırdık..
Ayaktakiler Ben-Uzun Cevat Oturanlar Taci-Ergin Okulun Bahçesinde |
Daha sonraki yıllarda Mehmet Koral'la (Arap Mehmet) daha çok birlikte olurduk.. Mehmet'le aynı zamanda okulun Atletizm takımındaydık.
Okul Bahçesinde Mehmet Koral ile |
Yine sınıfımızdan Ayı Adnan (Şişman) la hep kavga halindeyim. Hatta bir seferinde kavgamız Müdür yardımcısı spor hocamız Ali Rıza Bey in odasında noktalanmıştı. Adnan benim iki katım.. Hocamız Adnan'a çıkışıyor utanmıyor musun senin yarın boyunda bir adamla kavga etmeye ?
Ama hocam.... ? sus sus ...?
Lisede kendimizi daha çok birey hissediyoruz. ve hocalarımızla artık bire bir konuşmaya başlıyoruz.
Hocalarımızın çoğunun tarafımızdan takılmış lakabı var.
İngilizce Hocamız Jo Uzun Boylu İngiliz Lordu gibiydi , Derste Mendilini çıkarır katlarını açar ve uzun uzun burnunu çok kuvvetli bir şekilde silerdi.. Bunu hemen hemen her derste yapardı... Öğrencilerin yüzde doksanının İngilizce notu birle üç arasındaydı....
Jo'nun not defteri |
Başka bir İngilizce hocamız Pasaklı Naciye.. Bir keresinde hocaya kızan bir arkadaşımız (lakabı Profesördü) kapının arkasına saklanıp hoca içeri girerken çelme takıp yere düşürmüştü. Hoca daha ayağa kalkmadan da hızla kapıdan kaçıp gittiğini hatırlıyorum.
Geometri ve Matematik Hocamız Titrek Cafer in elleri devamlı titrediği için tahtaya çizdiği çember gazoz kapağı gibi olurdu...
Deney tüpleri ile analiz ve sentezler yaptığımız ve deney sonucu elde ettiğimiz kimyasal formüller Sülfürik Asit (H2SO4) ile yangınlar çıkarttığımız Kimya dersi hocamız Profesör lakaplı Reşat Bey ile daha sonra yerine gelen İsmini hatırlayamadığım çok genç ve çok güzel bayan Kimya hocamız. hocamız mini etekliydi. Mini etekler o tarihlerde yeni yeni moda oluyordu, hocamızın bu cesur tavrı gözü bozuk bazı erkek arkadaşlarımızın yazı tahtasının altına yazılan formülleri okuyamaması nedeni ile hocam okuyamıyoruz biraz daha yukarı yazarmısınız espirilerine dönüşüyordu.
Edebiyat hocalarımız ise tam bir İstanbul beyefendisi ve çok kibar Kıl Kemal ile Reha bey , Reha bey daha sonra Arda'nın da ilk iş yeri olan Unkapanı dershanesinde ders veriryormuş..
Bir yaz tatilinde okulun bahçesinde dolaşırken rastladığımız bu hocamız " burada ne arıyorsunuz çocuklar" dediğinde çok haylaz ve yaramaz olan sınıf arkadaşım " geçen sene bu bahçede on kuruş düşürmüştüm " onu arıyorum dediğinde hocamız "ara ara bulursun" demişti....
Ayrıca Atatürk'ü bir an olsun dilinden düşürmeyen ve her Atatürk adı geçtiğinde gözleri dolan Tarih Hocamız Ak saçlı Sabahat Hanım'ı hatırlıyorum .......
Lisede en zorlandığım ders bir çok arkadaşımda olduğu gibi İngilizceydi. İngilizceden ikmale kalınca yaz tatilinde Sultanahmet' te çoğu zengin çocuklarının gittikleri Amerikan dershanesine kursa gittim.
O dönemlerde fazla dershane yoktu ve özel hoca diye bir kavram yoktu.
Bu yüzden Amerikan dershanesi yabancı dil öğrenmek için önemli bir kurumdu.
Çoğu varlıklı ve elit çevrelerden gelen çocukların gidebildiği bu dershaneye gidebilmek bir çok öğrenci gibi benim için de çok büyük bir ayrıcalıktı . Bu ayrıcalık bana bu varlıklı çocukların yaşam biçimlerini görme ve inceleme olanağı da verdi.
Oldukça yüksek olan kurs parasını ise çalıştığım için kendim karşılayabiliyordum.
Bu dershanenin başka bir özelliği de kapalı spor salonlarının olmasıydı.. Bugün bile bir çok kursta bu olanaklar bulunmamaktadır. Dershanenin basketbol sahası olduğu için kurstan sonra çocuklar basketbol oynarlardı. Basketbol bana yabancı olduğu için fazla ilgi göstermezdim.
O zamanlar Basketbol bugünkü gibi popüler değildi..Semt sahalarının da yaygın olmadığı bu yıllarda bu tür sahaları görmek olanaksızdı. Bu tarihlerde çok da popüler olmayan Basketbol bir bakıma zengin çocuklarının yaptığı bir spordu .
Ayrıca dershanenin soyunma odalarında duş alma imkanları da vardı. Soyunma odalarında çocukların birbirlerinden hiç çekinmeden soyunup giyindiklerine şahit oluyordum. Bu da bana o zamanlar bu çocukların şımarıklıkları gibi geliyordu.
Bu kurs neticesinde İngilizce kitabımın hemen hemen tamamını ezberlemiştim.. İngilizceden ikmal imtihanına girdiğimde hocamın "aç kitabı oku" dediği zaman ben kitabı açmadan Gulliver's Travels i ezbere okumuştum.... Yıllarca da o metni hiç unutmadım..
Katıldığım yarışmalarda yarışlara hazırlanma konusunda başka liselerle aramızda büyük uçurumlar olduğunu gördüm.. Biz yarışmalara bir iki gün öncesinden düz koşu yaparak okuldan Demirkapı'ya koşup dönerdik.
Yarışma günü de mahalli ulaşımla yarış sahasına dağınık bir biçimde giderdik. Çoğu zaman başımızda hoca dahi bulunmazdı. Yarışma için ne taktiğimiz vardı ? nede ekipmanımız. ?
Diğer okullar bu yarışmalara büyük bir ciddiyetle ve büyük bir organizasyonla katılırlardı..
Başlarında hocaları olur, yarışma için uygulayacakları taktik ve programlar son ana kadar konuşulur, malzemecilerinin getirdiği tertemiz forma ve spor ayakkabılar giyilir ve yarışa hazırlanırlardı . Yarışma sonrası ise aynı seramoni devam eder yarışmacılarına kesik limonlar ve içecekler sunulurdu.
Bu adil olmayan yarışma koşulları bizi daha çok hırslandırır ve yarış kazanmak için çok büyük bir efor sarf ederdik.
Yalnız okulumuzun Futbol Takımı liseler arası futbol turnuvalarında çok başarılıydı.
Beylerbeyi'nde oynanan final maçlarına okul olarak büyük bir coşkuyla giderdik.
Maçlardaki tezahüratımız ise "Ey Ey Ey Si Si Si Eyüüp Lisesi" idi.
Liseler arası futbol turnuvasında okul takımımız Türkiye ikincisi olmuştu.
Liseler arası futbol turnuvasında okul takımımız Türkiye ikincisi olmuştu.
Futbol takımında oynayan arkadaşlarımızın her yerde olduğu gibi popülaritesi çok yüksekti.
Ayrıca İstanbul'da Boykot yapan ilk liseydik. Bir gün boyunca tüm öğrenciler derslere girmemiştik...ve bununla da gurur duyuyorduk...
Hafta sonları okul arkadaşlarımızla Büyük Adaya pikniğe giderdik. Bazı arkadaşlarla Ada vapuru iskeleye yanaştığında hemen elbiselerimizi çıkarıp geminin güvertesinden denize atlayarak kıyıya yüzerdik. . O zamanlar bu biraz da bana arkadaşlar arasında öne çıkmanın bir göstergesi olarak görünüyordu.
Bazen okuldaki kız arkadaşlarımızın doğum günü partilerine katılırdık. . Bu partilerde pasta kesilir, limonata ve gazoz içilirdi. Genellikle yabancı şarkıların çalındığı plaklar eşliğinde dans edilir, ben de bilmediğim yabancı şarkılar ve bize göre farklı döşenmiş bu evlerde biraz da çekinerek ortamı incelerdim..
Bostan iskelesi lise mezuniyet eğlencesi |
Orta derece ile lise mezuniyet diploması |
Ve lisede bitti gelsin yeni hayatlar ve yeni Ufuklar.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder